Beğenilenler

Cem Avunduk……..”Yaşadığım Mucize”

Tatile gittiğim Antalya, Kalkan’daki tesisin yöneticileri turizm geçmişim olduğunu öğrenince
bana bir villayı yıllık olarak kiralayabileceklerini ve bu villayı günlük veya haftalık olarak
pazarlayabileceğimi söylediler. Bu işi sevdiğim takdirde istediğim kadar villa kiralayabilecektim.
Tesis bana alt yapısı ile hizmet verecek, ben de sadece pazarlayacaktım.
Bana yapılan bu tekliften sonra, İstanbul’daki evimde bulunan sauna, jakuzi ve buhar odalı duş
sistemini ikinci kiraladığım villa katına yerleştirdim. Böylece İstanbul’dan beraberimde
götürdüğümü zannettiğim bütün iş becerilerimle tam istediğim bir yerde, tekrar kendi bildiğim
ve sevdiğim bir işe başlamış oldum.

Spa Kral Dairesi adı verdiğim bu villayı açtığım andan itibaren hiç boş kalmadı. Odasında
saunası, buhar odası ve jakuzi olan bir villa ancak 5 yıldızlı otellerin kral dairelerinde
bulunabilirdi. “Spa Kral Dairesi” inanılmaz talep görüyordu ama sadece bir adet vardı.
Tesisteki büyük villalardan bir tanesini daha pazarlamak üzere kiralamıştım. İkinci villayı da
hemen pazarlamaya başladım. O villa denize çok yakın, üç katlı dört odalı idi. Yanındaki villa
sahibi de villasını benim pazarlamamı istiyordu. Pazarlama yapmak benim için çok kolaydı.
Büyükada’daki Köşk Orman Oteli’ndeki daha önceki işimden halihazırda bir pazarlama ağım
vardı. İstanbul’dan biraz uzaklaşıp dinlenmek için gittiğim yerde yepyeni bir sistem kurmuştum ve
yaptığım iş her geçen gün büyümeye başlamıştı.

12 Ağustos 2016 günü dünya çapındaki bir online kiralama firması aracılığı ile Fransa’dan rezervasyon yaptıran üç kişi büyük villaya giriş yaptılar. O andan itibaren hayatım allak bullak olmaya başlamıştı.
Fransa’dan rezervasyon yaptırmışlardı ama geldiklerinde Cezayir vatandaşı olduklarını anladım.
Cezayir vatandaşlarına oda vermek istemediğimizi bildikleri için Fransız vatandaşı gibi
rezervasyon yaptırmışlardı. En hafifi 150 kilo olan üç erkek büyük villaya yerleştiler.
Geldikleri andan itibaren herkesi hem çok gürültü çıkararak hem de fiziki olarak rahatsız etmeye
başladılar. Kendileri ile konuşmaya çalıştım ama hiçbir şeyden anlamıyorlardı. “Biz buraya para
verdik, istediğimiz gibi davranırız,” havasındalardı. Otel kiralama merkezini aradım, Cezayirlileri villadan çıkarmak zorunda kalacağımı söyledim. Firma Cezayirlileri aradı, yine düzelmediler. Polis çağırmak istedim. Polis, benim bir villayı polis zoru ile boşalttırma yetkim olmadığını, tesis yetkilisinin araması gerektiğini söyledi. Ben ne yapacağımla ilgili araştırmalar ve görüşmeler yaparken Cezayirliler bir an bile boş durmuyorlar, devamlı misafirleri rahatsız ediyorlardı. Tesiste konaklayan insanlar tatillerini yarım bırakarak gitmeye başlamışlardı.

Ben yıllarca butik otel işlettiğim için insanların tatillerinin ne kadar değerli olduğunu biliyordum ve ona göre davranıyordum. Böylece geldiklerinde hiçbir sürpriz ile karşılaşmıyorlardı.

İş hayatına çok genç yaşta başlamıştım. Bugüne kadar da çok büyük problemler ile
karşılaşmıştım  hepsine çare bulmuştum. Ben her şeyin çaresini bulurdum ama bu sefer ne
yaparsam yapayım çaresini bulamıyordum.

Sanki dünya durmuştu.
Hayatımda ilk defa çaresiz kalmıştım.
Konuşmaları ayıramıyordum.
Görüntüler bulanıklaşmaya başlamıştı.
Bana ne olduğunu anlamıyordum.
İşte o anda bütün vücudum büyük bir acı ile çatlamaya ve parçalanmaya başladı.

Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyordum ve yanımda kimse yoktu. Hızla artan bir şekilde
bütün vücudumun derisi çatlıyor ve etlerim parçalanıyordu. Bunun ne olduğunu
anlayamamıştım. Büyük bir korkuyla ve telaşla İstanbul’da yaşayan çok yakın bir arkadaşımı
aradım. Bana bir doktor bulmasını istedim. Rahmetli Agop Kotoğyan’nın telefonunu verdi. Adını
çok duymuştum. Hepimiz kendisini Kolsuz Agop diye bilirdik. Rahmetli Agop Bey ile telefonda
birkaç defa konuştuktan sonra hemen İstanbul’a gelmemi istedi. Ben turizm sezonunun devam
ettiğini 15 Eylül’e kadar rezervasyonlarım olduğunu söyledim. 15 Eylül’e kadar
yaşayamayabileceğimi söylediği zaman durumun çok vahim olduğunu anlamıştım.
İstanbul’a Agop Ağabey ile görüşmeye geldim. İstanbul’daki evimi boşalttığım için arkadaşımda
kalıyordum. Agop Ağabey’in Şişli’deki muayenehanesine gittim. Daha önce hep telefonla
görüşüyorduk, ilk defa karşılaşmıştık. Gerçekten efsane bir doktor olduğu hemen
anlaşılıyordu. Onun istediği laboratuvarda biyopsi yaptırdım, ertesi gün sonucu öğrenmek için
Agop Ağabey’in yanına gittim. Odaya girdiğimde yüzü asıktı, “Ağabey, kanser miyim?
Çekinmeden söyleyebilirsiniz,” dedim. “Keşke kanser olaydın be oğlum,” dedi.
Hastalığım Pemfigus idi. Kanser hastalığı bu hastalığın yanında çok hafif bir hastalıkmış. Çok az
insan bu hastalığa yakalandığı için doktoru da çok azmış. Kurtulmanın çok zor olduğu bir
hastalıkla karşı karşıya kaldığımı anlamaya başlamıştım. Hemen hastaneye yatmam gerektiğini
söyledi. Ben, “Ağabey, siz beni tedavi edersiniz, sizin olduğunuz hastaneye yatmak isterim,”
dedim. Bana, “Ben emekli oldum, artık hastanelerde çalışmıyorum,” dedi.
Bana, “Devlet Hastanesinde yatar mısın?” diye sordu.  Ben, “Doktor nerede ise ben de oraya
giderim,” dedim. Beni kendi yetiştirdiği çok iyi bir doktora gönderdi. “Seni bu şekilde takip
ederim,” dedi.  Agop Ağabey’in önerdiği doktora gittim, beni hemen hastaneye yatırdı.
Hastaneye yattığım gün inanılmaz bir olay oldu ve o doktorun Van’a tayini çıktı.

Böylece hiç alışık olmadığım ve kimseyi tanımadığım bir hastanede kalakaldım. Hayatımda ilk
defa bir Devlet Hastanesine yattım, hem de param olmasına rağmen. Çok rahat bir şekilde özel
hastaneye yatabilirdim. Artık bu noktadan sonra ne tanıdık doktor vardı ne de paramın bir faydası.

Bu durumdayken üzülmesin diye ablam Nil Avunduk’u aramak istemedim. Ama başım gerçekten
beladaydı. Nil’i aradım, durumumu anlattım. Bana, “görüntülü olarak çalışabilir miyiz?” diye
sordu. Nil bana, skaype ile çalışabilir miyiz?” derken ne demek istemişti? Nil’e hastalığımın bütün
detaylarını anlatmıştım, ama o Koskoca Pemfigus Hastalığına Grip muamelesi yapıyordu.
Aslında söylediğim hastalığa neden grip muamelesi yaptığını biliyordum. Nil de yıllar evvel
kendi hastalıklarını kendi keşfi olan bir sistemle bitirmişti. Ona göre her hastalık basitti.
Demek ki benim de bu çalışmayı yapma zamanım gelmişti. Böylece hastane odasında fırsat
bulduğumuz her saati değerlendirerek görüntülü çalışmaya başladık.

İlk yaptığımız çalışmadan itibaren kendimde çok önemli farklar hissetmeye başlamıştım. Her
gün değişik inançlarımı ve korkularımı buluyor ve onları dönüştürüyorduk. Hastalığımın
geçeceğine ve iyileşeceğime iyice inanmaya başlamıştım. Yine çalışma yaptığımız bir gün beni çok etkileyen bir inancımı bulduk.“Ben her şeyi hallederim,” diye bir inancım vardı. Böyle bir inancım olduğunu biliyordum ama bu inancım yüzünden birçok defa başıma iş açtığımı ve bu noktaya gelmemde etkili olduğuyla ilk defa yüzleşiyordum.Bu inancım hastanede yattığım ilk günden beri beni çok zorluyordu. Bugüne kadar her şeyi halleden ben bir anda hiçbir şeyle başa çıkamaz hale gelmiştim. Zihnim ve vücudum çok sıkışmıştı. “Ben her şeyi hallederim,” diye inanıyordum ama görünüşe bakılırsa hiçbir şeyi halledemez hale gelmiştim. Şimdi sıra, “Ben her şeyi hallederim,” inancımı dönüştürmeye
gelmişti. Bütün yaşantım içinde ben bunu zaten biliyordum, yani yeni keşfettiğim bir şey değildi.
Beni ne kadar yıprattığını hatta ne kadar imkansız şeylerin peşine takıldığımı da biliyordum. Bu
inancım nereden geliyor, ona baktık. Çok sağlıklı bir düşünce değildi. Gerçi bugüne kadar her şeyi hallederim inancı yüzünden çok zor işleri yapmaya çalışmıştım. Halletmiştim ama çok yıpranmıştım. Ne gerek vardı kapasitemin üstünde zor işleri yapmama? Aslında en güzel iş, yapabildiğin kadar iş yapmaktır. Hem yorulmazsınız hem de zevk alarak çalışırsınız. Böyle olduğunu çalışmalarımdan sonra yavaş yavaş anlayacaktım. Ama henüz o noktada değildim.

“Nasıl olsa hallederim,” inancım, beni kendimi güçlü hissedeceğim her şeyin içine korkusuzca
sokabiliyordu. Bu inanç benim karşıma çıkan her işe girmeme neden oluyordu. “İnsanların
imkansız dediği işler,” benim işimdi. Bu işleri yaptığım zaman kendimi çok güçlü hissediyordum. Yine hastanede yaptığımız bir çalışmada, “Bendeki bu, ‘Nasıl olsa hallederim,’ inancı nereden geliyor?” diye sorduk.Gözümün önüne geçmiş yaşamlarımdan bir sahne geldi. Bu sahnede, Orta Çağ’daki bir
yaşantımda çok büyük bir şatoda yaşadığımı ve negatif enerjileri idare edebildiğimi gördüm. Onlar sayesinde her şeyi halledebiliyordum. İstediklerimi onlara yaptırıyordum. Bu yaşantımda bu inanç hala duruyordu ve negatif enerjiler bu inancımı bana devamlı hatırlatıyorlardı. Ben de her şeyi hallederim diye her işe giriyordum. Yani negatif enerjilerin oyununa geliyordum. O yaşamımda onları kullanarak istediklerimi yaptırıyordum ve kendimi çok güçlü hissediyordum. Bu inancımı bilinçaltımdan dönüştürdükten sonra artık, “Nasıl olsa halle derim,” demiyorum.

Hastanede yattığım günlerden birinde içimde çok büyük bir pişmanlık duygusuyla uyandım. Ne
olduğunu anlamamıştım ama bana o anda sorsanız, “Neyin var?” diye ben sadece, “Bilmiyorum
ama çok pişmanım,” derdim. O gün hemen Nil’le çalışma yapmak istedim. Çalışmada eşim ile
ayrıldığımız günü hatırladım. O sahnede eşimin bana bir bakışını görüyorum. Bu bakışta, “Neden
ayrılıyoruz? Beraber hallederdik,” diyordu. Ben ona tefecilerin onu kullanarak beni tehdit
ettiklerini ve onun hayatını riske atmamak için ayrıldığımı söylemediğim için ayrılmamıza pek
anlam veremiyordu. O anda kendimi suçlamaya başlamışım, “Benim yüzümden eşim hayal
kırıklığına uğradı,” diye. Çalışmaya başladığımızda ağlamaya başladım. Çok gizlediğim, hatta kendimden bile gizlediğim büyük bir duygum ortaya çıkmıştı. Bana sorsalar o yıllarda yaşadığım olayları bu hissettiğim şekilde anlatmazdım. Sanki etkilenmemiş gibi davranıyordum. Ama bu çalışmada o gün neler
hissettiğim ortaya çıkmaya başlamıştı. ‘Gözyaşlarım Akmıyordu, Resmen Fışkırıyordu’.  Ben
bilinçaltımda yıllarca bu sahne ile yaşamıştım.Evlenme aşamasına geldiğim ilişkilerimde evlenmek istemediğimi biliyordum ama sebebinin o gün yaşadıklarımdan ve verdiğim karardan olduğunu ancak o çalışma sırasında fark etmiştim. Bir daha bir insanı bu şekilde üzmekten korkmuşum. Bu çalışmada o sahneleri dönüştürdükten sonra çok rahatlamıştım. Böylece bilinçaltımızda kalan yaşanmışlıkların bir insanı nasıl etkilediğini bir kere daha anlamıştım.

Yaşadığımız olayların içinde hissettiğimiz duygular, inançlar ve korkular bilinçaltımıza sanki saklı
bir bölgeye atılmış ve hiç yokmuş, hiç olmamış gibi davranmamıza sebep oluyor ama maalesef
bütün yaşantımızı etkiliyor. En önemlisi, benim yaşadığım gibi büyük bir hastalık olarak ortaya
çıkıyor. Hasta yattığım yatağımda sadece yaşadığım olayları hatırlamam ve o olayları neden yaşadığımı
bulmam yetiyordu. Çok basit ve kolaydı ama ben çalışmayı bu kadar ağır yaralarımla ve o
yaraların acımasına dayanmaya çalışırken yapıyordum. Bütün vücudum açık yaraydı. Tek zorluk
buydu ama bunu bile çok kolay yapar hale gelmiştim. Bendeki bu değişimler ve değişen duygularımla artık daha hızlı iyileşiyordum. İyileşme durumum gözle görülüyordu. Yaralarım açıldığı hızla kapanmaya başlamıştı. Bu durum beni çok etkilediği için çalışmalarımı artık büyük bir zevkle yapmaya başlamıştım. Ayrıca kendimde bulduklarım da beni çok şaşırtıyordu. Ben aynı olayları bir kişiye anlatsam, “Bak ben neler yaşadım,” diye, çalışmalar sırasında o yaşadığım olayların içinde hissettiğim duyguları ve verdiğim kararları anlatmazdım. Çünkü böyle duygulara sahip olduğumu fark etmemiştim. Bana bir şey olmamış
gibi yaşıyordum.

“Bana bir şey olmaz,” inancım vardı. Bu inancım beni elinde oynatıyordu.
Bir gün içimde yine bir pişmanlık hissi oldu. “Hangi yaşadığım olay için pişmanlık hissediyorum?”
diye sorarak bir çalışma yaptık. Bir sahne gözümün önüne geldi.
O sahnede, ben iflas ettikten sonra Nil benim borçlarımı ödemek için onlarca çek yazıyor ve
benim borçlarımı ödüyordu. Ben o sahnede yıkılmıştım. Benim yüzümden ailem ve Nil sıkıntı
çekiyordu. “Benim yüzümden oldu,” diyorum. O günden sonra bu pişmanlıkla yaşamışım. Tabii
ki bir yandan da bu duygum hareket geçtikçe onu yok saymak ve hissetmemek için de çeşitli
şekillerde bastırmıştım. Ta ki bugün hastane odasında, “Ben ne yaptım da buradayım?”
sorusunu sorana kadar.

“Ben ne yaptım da bu kadar hasta oldum?” diye sorduğum için beni hangi duygularım hasta
ettiyse bir bir ortaya çıkıyordu. Sanki arka arkaya dizilmiş gibiydiler. Her gün ayrı bir duygu ile
uyanıyordum. Bana kalan ise sadece bu duyguları boş vermeden sebeplerini bulmamdı.
Artık hastalanmama sebep olan inançlarım, kendime kızdığım sahneler bir bir ortaya çıkmaya
başlamıştı. Nil’le çalışmalarımda sahnelerdeki duygularımı, korkularımı ve inançlarımı
dönüştürüyordum. Geçmişte yaşadığım, bana acı veren olayları hatırladıkça bu olayların içinde hissettiğim duyguları dönüştürmenin ne kadar önemli olduğunu iyice hissediyordum. Geçmişte kendime kızmama sebep olan her olayı, yaşarken kendimce önemsemeden ve arkama ata ata yaşamışım. Halbuki
hepsi içimde bastırılmış bir halde böyle bir hastalıkla patlamayı beklemiş.
Bu kadar olay ve yaşanmışlıktan sonra bu duygular benim içimde benim vücudumu parçalayarak
su yüzüne çıkmıştı. Ben de yaşadığım olayları hatırladıkça hissettiğim korkularımı ve inançlarımı
dönüştürüyordum. Yaptığımız çalışmalar çok kolay ilerliyordu.

Hızla iyileşiyordum, doktorum benim artık hastanede yatmama gerek kalmadığını söyledi. Çok
uzun bir süre için hastaneye yatmıştım ama artık eve gidebilirdim.

Doktorum bana, “Sen bir mucizesin, çok çabuk iyileştin. Bu hastalık hem seni hem de bizi
kandırıyor olabilir. Seni kontrol altında tutacağız,” dedi. Her ay kontrole gittim hastaneye,
sonunda iyileştiğime doktorum da inandı.

Mucize olan ben değildim, Nil’in keşfettiği sistemdi.
Nil Avunduk gibi insanlar bu dünyaya 100 senede bir gelir.

Burada sadece birkaç çalışmamı anlattım. Bunun gibi birçok çalışma yaptık. Birkaç örnekle
yaptığım çalışmanın önemini anlatmak istedim. Belki benim gibi çaresiz bir hastalığın içinden
çıkmak için bu kadar kolay bir yöntemi, benim gibi bir kişi daha kullanmak ister diye.

Nil Avunduk’un keşfettiği ve beni ölümcül hastalıktan kurtaran sistemi anlatan linki
paylaşıyorum. https://nilavunduk.com.tr/calisma-odasi/

Sevgi ve saygılarımla,
Cem Avunduk

 

Yorumunuz ?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Yukarıya çık